Pürüzsüz Ciltler Sağlıklı Psikolojiler

Hepimiz, özellikle de biz bayanlar, günlük hayatımızda kendimizi güzel hissetmek için sonsuz çaba sarf ediyoruz. Saç boyalarımız olsun, mini mini kutularda göz kremlerimiz olsun, o yüz maskesi, bu selülit sabunu derken aslında bizi tatmin eden ve cildimize iyi gelen formüller çok azınlıkta.
Ben kendi hikayemi anlatacak olursam, küçüklüğümden beri malesef hep sorunlu bir cildim oldu. Bunun haricindeki fiziksel özelliklerim yüzümü kara çıkartmayacak düzeyde de olsa, cilt çok zor iş.  Ne kadar uzun boylu, efendime söyleyeyim ince belli filan olsanız da, bir insanla iletişime geçtiğinizde ilk yüzünüzle bir etki bırakıyorsunuz ve istediğiniz kadar makyaj yapın, o pürüzlü cilt insanın özgüvenini birden yerlerde süründürebiliyor. Efendim, işte önemli olan iç güzelliğidir, yok ama senin havan ayrı gibi bir takım cümleler bana biraz asılsız bir teselliyi anımsatıyor. Önünde sonunda insanız, fiziksel varlıklarız, biriyle tanıştığımızda, bırakın tanışmayı uzaktan görüp beğendiğimizde fikirlerimiz neredeyse %95 fiziksel özelliklere dayanıyor. Bunun günlük hayatımıza etkisini bana kalırsa tartışmaya bile gerek yok, her şey ortada, bu kozmetik sektörü, bu kuaförler yoksa nasıl ayakta kalırdı?


İnsan güzel güzel uyanıyor, duşunu alıyor, saçını düzeltiyor, onca para harcayıp düzdüğü gardroptan  özene bezene giyiniyor, acı dolu saatleri göze alıp ince topukluları ayağına geçiriyor fakat en son sıra aynaya bakıp da makyaj yapmaya gelince ipler kopuveriyor. Gelsin kapatıcılar, gitsin pudralar, bir şeyler yapmaya çalışıyoruz ama onlar da bir yere kadar. 
Ergenlik çağı sivilcelerimin, sen küçüksün, büyüyünce bir şey kalmaz sözlerinin aksine, üniversite çağımda bile hiçbir değişiklik olmadan devam etmesi üzerine, annemle beraber dermatologların kapılarını bir bir aşındırmaya başladık. Kimseyi aşağılamak istemem ve zaten doktorluktan da bir şey anlamam fakat bu dermatolog ne işe yarar ben anlayabilmiş değilim. Her gittiğimde, suratıma şöyle bir uzaktan bakıp, en yeni çıkan sivilce kremi ve yüz yıkama seti hangisiyse onu tavsiye edip parasını alıp hayatına devam ediyor dermatologlar. Madem böyle yapacaktınız 6 sene okumaya ne gerek vardı, bir Body Shop açsaydınız bu iş biterdi.


Her neyse, dışarıdan yüzüme sürülen hiçbir ilaç bana etki etmediği gibi, kremi bir gün sürmesem hemen sivilcelerim çoğalmaya başlıyordu. Bu işin böyle olmayacağına karar veren annem, Roaccutane isimli bir ilaç kullanmam gerektiğini söyledi ve böylece 5 ay boyunca ben ağırlaştırılmış dozlarda A vitamini içeren bu ilacı alıp kimbilir karaciğerime ne eziyetler çektirdim. Gel gelelim, ilaç işe yaradı, cildimin aşırı kuruması ve pul pul dökülmesi gibi yan etkilerinin yanında, saçlarınız da asla yağlanmıyor, yani avantajları da var. Cildim harika olmuştu ve eğer kendi kilonuza göre belirlenen dozu, belirlenen sürede doktor kontrolünde kullanırsanız bir daha sivilce çıkarmamanız gerekiyor.
Ben 1 sene kadar mutlu mutlu dolaştıktan sonra, sivilcelerim tek tek artmaya ve bana yeniden psikolojik baskılar yapmaya başladılar. Sadece ben değil, bu ilacı kullanmış tanıdığım ne kadar bayan varsa hepsi tekrar sivilce çıkardılar, yalnız gariptir erkekler çıkarmadı. Bu sefer, ben artık 24 yaşındaydım ve sivilcelerim eskisine oranla çok daha sinsiydiler. Özellikle yanaklarımın kenarlarında ve çenemde içten içe oluştuklarını hissediyordum, cildim pütür pütürdü ve kimse bana bir çözüm önermiyordu. Üstelik, cilt yapım da çok yağlı kimliğinden, karmaya geçmişti. Beterin beteri vardır derler ya, işte öyle bir şey.
Bu arada cildim, her zamankinden çok daha hassas hissetiriyordu ve bir ürünü 1 haftadan fazla kullandığım takdirde bana zarar veriyordu. Sürekli kendisini şaşırtmam gereken bir ciltle ve kimbilir ne kadar derinden gelen türlü psikolojik karmaşalarla, allerji haplarından tutun da, ozon yağlarına kadar her şeyi denedim. Cilt bakımlarına gittim, kimse ne yapılması gerektiğini bilemedi, bir anlam veremedi, her markanın ve ilacın yüz bakım setini kullandım bana mısın demedi.
Ben de, o kapatıcı senin, bu pudra benim hayatıma devam ederken, sevgili arkadaşlarım ve sevgilimle Kenya'ya gideceğimiz tuttu. Bu turda, sıtma tehlikesine karşılık Tetradox isimli bir antibiyotiği 5 hafta boyunca her gün çok küçük dozlarda kullanmak gerekiyordu ve 1 haftanın sonunda bilin bakalım ne oldu: Sivilcelerim ve pütürler gitti, tertemiz bir cilt geldi. Ben yine mutlu mesut yaşarken ilacı bırakmamla beraber tabii ki bilinen rutinime geri döndüm ve bu hayatta cilde dair hiçbir şeyin kalıcı olmadığına karar verdim.
Gel gelelim, bütün bunların üzerine, denediğim ve iyi sonuç veren yeni bir çözümle karşı karşıyayım. Şirince'de gezerken etraftan duymaya başladığım, sarı kantaron yağı denilen ürünü yapıp satan bir amcanın dükkanına denk geldim. 1 litre gibi bir miktarı 10 TL'ye mal ettim ve araştırmalarıma başladım. Sarı kantaron yağı aslında hepimizin yakından tanıdığı John's Wort otundan başka bir şey değil. Evet bizi  bu sakinleştiren, biraz dertlerimizden uzaklaştıran otun hapları, çayları filan var. Bu otu bildiğimiz zeytinyağında bekletince karşımıza bu koyu kırmızı renkli yağ ortaya çıkıyor. 

         
İnsanlar internette türlü formüller yazmışlardı fakat ben artık hiçbir efora inanmadığım için, yüzümü her zamanki gibi Imex sabunumla yıkadım ve pamuğa döktüğüm gibi yüzüme bu yağı ince bir tabaka halinde sürüp yattım. 3 gün sonra cildimin düzelmeye başlamasına inanamadım ve hala da inanamıyorum. Sabahları uyandığımda da yüzümü yine Imex sabun ile yıkıyorum ve güneş koruyucumu sürüyorum. Bu rutini her gun tekrarlıyorum ve bir iki pütür hariç cildim pürüzsüz! En azından her gün bir hap alıp, bir kimyasal krem sürüp vücudumun dengesiyle oynamıyorum ve sadece bu yağı losyon yerine kullanıyorum. Oh valla, bir elimde sarı kantaronum bir elimde ayna, umurumda mı dünya =).






One Response to "Pürüzsüz Ciltler Sağlıklı Psikolojiler"