Jimmy Key/SelfArt





 Geçen ay içinde Jimmy Key Facebook sayfasında bir ilan yayınladı. Bu ilana göre 2013 yaz kataloğu için profesyoneller yerine, hevesli amatörlerle çalışma kararı almışlardı. Ben de durur muyum, bir atraksiyon meraklısı olarak sonradan kendisiyle bizzat da tanıştığımız, işinde ciddi ciddi gözümün kaldığı Jimmy Key Eğlence Müdürü Tuğba ile mailleşmeye başladık. Sonuç olarak bahardan kalma  bir pazar günü, çekimin yapılacağı yere gittik. Alsancak'ta Hürriyet binasının arkasında meğerse bir çekim platosu varmış da biz bilmiyor muşuz.



 İçeriye girdiğimizde ilk 2 dakika bir çekingenlik yaşasak da alışmamız uzun sürmedi ve kendimizi o bol renkli kıyafetleri denerken bulduk. Aslında geç gitmemizden dolayı daha güzel olan kıyafetlerle çekimler yapılmıştı bile, ama gene de aradan çok güzel kıyafetler bulduk ve makyaj/saç için sıraya girelim dedik.


 Tabii ki her yerde tanıdık biriyle karşılaşmak zorunda olan ben, burada da Aslı ile karşılaştım. Aslında İzmir'de işinin en iyilerinden biri olan Aslı ile karşılaşmak sürpriz olmamalıydı. Neyse sonuç olarak hayatımın ilk makyajını da Aslı'ya yaptırmış oldum:) Aynı şekilde Tuğçe'ye de çok güzel bir makyaj yaptı(ellerine sağlık) ve çekime geçtik. Ortam çok eğlenceli ve sıcaktı. Kamera arkasında  Colin Farrel Türkiye şubesi Cahit Baha Pars ve tüm sıcaklığı ve profesyonelliğiyle Jimmy Key yaratıcı ekibi vardı.



 Müşterileriyle böyle bir bağ kurup onları taraftar müşteri yapma fikri her zaman hoşuma gitmiştir. Bu tip organizasyonlar her zaman iki taraf arasındaki aidiyet hissini arttırır ve artık o müşteriler, marka ile kanka/arkadaş olurlar. Burada da olan bu oldu. Bize çok yakın ve sıcak davranan bu ekipten en başta Tuğba olmak üzere birçok arkadaş edinerek ayrıldık. O günden kalan güzel anılar da cabası.




 Jimmy Key'in eylemlerinin devamını bekliyoruz:)


 

 Darısı diğer markaların başına.

 Sevgiyle kalın..

KELEBEĞİN RÜYASI



 Kendisinden pek hazzetmesem de yaptığı sanatı her zaman takdir ettiğim kişilerden biridir Yılmaz Erdoğan. Televizyona yaptığı işlerden ziyade sinema alanındaki işleri her zaman daha kaliteli ve çıtayı yükseltmeye dair işler bence. Bunlar arasında VizonTele'ler ya da Organize İşler zamanına göre hayli iyi işler olarak Türk sinema tarihinde yerini aldı.




  Geçen hafta vizyona giren Kelebeğin Rüyasında ise çıta yükselmemiş, uçmuş. Film ilk sahnesinden son sahnesine kadar temposunu koruyarak ilerliyor. Dönem işi olmasına rağmen hatasız ilerliyor ve -gerçek bir hikaye olduğu için- tam bir Türk filmi gibi bir final yapıyor.

  ---------------    Spoiler    ----------------------------

 Film tam bir toplama kampı sahnesiyle açılıyor. Askerler ayakları ve elleri zincirlenmiş genç-yaşlı bir grup erkeği ite kaka bir madene getiriyordu. Bunun sebebi ise kömür üretiminin artması amacıyla eli iş tutan her Zonguldaklı erkeğin kömür madenlerinde çalışmasını zorunlu tutan "mükellefiyet kanunu" adında bir yasanın çıkartılmış olmasıymış. Kendi yakın tarihimize bu kadar uzak olmak ve bunu bilmemek beni sinir etti açıkçası.  Bu konu hakkında gerekli bilgiyi siz de buradan edinebilirsiniz.

 Açıkçası filmler hakkındaki yorumları, etkilenmemek için, filme gitmeden değil, gittikten sonra okurum. Bu sefer de aynısı oldu tabii ki ve ben film hakkında hiç bir şey bilmediğim için bu açılış sahnesinden dolayı Yılmaz Erdoğan film boyunca devlete-memlekete geçirdikçe geçirecek zannettim. Açıkçası bu ilk sahneyi biraz da abarttığını düşündüm fakat Zonguldaklıların çilesi hiç bitmemiş.

  Bu ilginç açılış sahnesinden, film karakterlerine geçtik ve asıl film başladı. İki genç şair Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu, ikisi de verem oldukları için bu mükellefiyet kanunundan muaflar ve başka işte çalışarak yokluk içinde geçinmeye çalışıyorlar. Tek gerçek aşkları şiir. Hocaları ise Behçet Necatigil. Kasabaya gelen yeni kızı etkilemek için yazılan bir piyes ve olaylar, olaylar.

-Güzel olan yaşadığımızdır, bir gün öleceğimiz değil.



  Kıvanç Tatlıtuğ bence artık dünya çapında bir oyuncu olmuş, ya mayasında varmış ya da çok iyi koçlarla çalışıyor diye düşünüyorum. Kuzey Güney'de olsun, Ezel'deki Sekiz olsun oynadığı her role kendinden bir şey katması oyunculuğunu ayrıca izlenebilir kılıyor. Bu filmde de devamlı saçlarıyla oynaması ve tırnaklarını yemesi ince ayrıntılar da olsa, rolüne inandırıcılık katması açısından yararlı olmuş.

Kızın şiiri beğenmesi,
şairi de beğeneceği anlamına  mı gelir?
Mert Fırat desen, çok muhteşem rollerde oynamasa da bence iyi bir oyuncu, her ne kadar tam da filmden önce oynayan ve neredeyse film kadar uzun olan maximum kart reklamlarından hemen sonra filmde onu görmek, rol inandırıcılığı konusunda ilk dakikalarda beni zorlasa da, devamında hoş ve izlenebilir bir karakter oyuncusu izledik. Belçim Bilgin çok kötü olmasa da, yönetmenle akraba olduğu belli:) Ama hoş kız, hakkını vermek lazım. Maden sahnesinde hem o, hem Kıvanç çok başarılılar, sahneye dikkat.

 Filmi izlerken çekimler o kadar güzeldi ki; haydi dedim Tuğçe'ye, bari Zonguldak'a yerleşelim. Görüntü yönetmeni kimse ellerinden öpmek lazım. Filmde göze batan tek şey, -belki o da nazar boncuğu olsun diye kesilmemiştir diye düşünüyorum- düğün sahnesinde küçük kızlar baya baya kameraya bakıyolar. Ama filmle bi ilgisi yok tabi. Film çok güzel, gitmediyseniz kesin gidin, siz bu yazıyı okurken gösterimden kalktıysa DVD sini falan alın ve kesin izleyin. Bence bu sene bu filmin adını daha çok duyarız,söylemedi demeyin.


Sevgiyle kalın.